İSTANBUL YEREL (IY) - Hezarfen Ahmet Çelebi'nin hikayesi. Hezarfen Ahmet Çelebi, Osmanlı'nın en sıra dışı bilginlerinden biri olarak 17. yüzyılda Galata Kulesi'nden Üsküdar'a uçarak tarihe geçti. Bu destansı hikaye, bilim, cesaret ve hayalin birleşimi olarak, insanlığın sınırlarını zorlamanın bir kanıtıdır. Hezarfen Ahmet Çelebi, 17. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı bilgini ve havacılık meraklısı olarak bilinir. İşte onun hikayesi:
Hayatı ve Uçuş Deneyimi
Hezarfen Ahmet Çelebi, 1609 yılında İstanbul'da doğmuş ve 1640 yılında Cezayir'de ölmüştür. Çok bilgili biri olarak kabul edilen Çelebi, "Hezarfen" lakabını almıştır ki bu, Farsça "bin fenli" (bin bilimi olan) anlamına gelir. Uçma konusunda tutkulu olan Hezarfen, bu konuda ilk denemelerine 10. yüzyılda yaşamış İsmail Cevheri gibi Müslüman Türk bilginlerinden ilham almıştır. Ayrıca, Leonardo da Vinci'nin çalışmalarından da etkilendiği düşünülür.
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin hikayesi
Bu hikaye, Osmanlı İmparatorluğu'nun altın çağında, bilim ve sanatın zirvede olduğu bir dönemde geçer. İşte, bu hikayeyi biraz daha detaylandırarak anlatmak gerekirse: Gençlik ve
- Matematik ve astronomi ile ilgili birçok eseri okudu
Hezarfen Ahmet Çelebi, İstanbul'da bilim, matematik ve astronomi ile ilgili birçok eseri inceleyerek büyümüştür. Döneminin önemli bilginlerinden eğitim almış ve kendi zamanının ötesinde bilgilere sahip olmuştur. Çocukluğundan beri gökyüzüne ilgi duymuş, kuşların uçuşunu izleyerek ve doğayı gözlemleyerek geçirmiştir.
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin destansı hikayesi, okuyan bir bilginin, insanın uçma hayallerini gerçekleştirme arzusunun simgesi olarak anlatılır: bize bilimsel keşiflerin, yeni ufuklar açmanın ve cesaretin sınırlarını ne kadar genişletebileceğini hatırlatır.
Çelebi, İstanbul'un kalbinde, bilgiye aç bir genç, geniş gökyüzünü seyrederken, düşünceleri bulutların ötesine uzanırdı. Hezarfen Ahmet Çelebi, sıradan bir insan değildi; o, doğanın sırlarını keşfetmeye adanmış, bilgeliğin ve merakın beden bulmuş haliydi. Onun zihni, adeta zamanın ötesinde, yıldızların arasında dolaşıyordu.
- Hazırlık sürecinde uzun yıllar boyunca uçuş mekaniği üzerine çalıştı
Uçuş denemesi öncesinde, Hezarfen Ahmet Çelebi, uzun yıllar boyunca uçuş mekaniği üzerine çalışmıştır. Rüzgarları, hava akımlarını, kanat yapılarını incelemiş, denemeler yapmış ve sonunda uçuş için uygun bir araç geliştirmiştir. Bu araç, kuş kanatlarını andıran, ancak insanın uçabilmesi için modifiye edilmiş bir yapıdaydı. İnce ahşap çerçeveler, kumaş ve tüyler kullanarak, aerodinamik bir yapı oluşturmuştur.
Yıllarca süren çalışmalar, deneyler, başarısızlıklar ve öğrenme arzusu, nihayetinde Hezarfen'in rüyasını somutlaştırdı: İnsan yapımı kanatlar. Bu kanatlar, kuşların zarafetini ve rüzgarın kudretini birleştiriyordu. Ahşap, kumaş ve tüylerden oluşturulan bu muazzam yapı, onu gökyüzüne taşıyacak bir araçtı.
- Uçuş Günü
Hezarfen Ahmet Çelebi, 1632 yılında lodoslu bir günde, Galata Kulesi'nin tepesinden, yapay kuş kanatlarına benzeyen bir araçla kendini boşluğa bırakmış ve İstanbul Boğazı'nı geçerek 3358 metre mesafeyi aşıp Üsküdar'daki Doğancılar Meydanı'na inmiştir. Bu uçuş, dönemin padişahı IV. Murat tarafından izlenmiş ve takdir edilmiştir. Padişah, Hezarfen'i başarısından dolayı bir kese altın ile ödüllendirmiştir. Ancak, bu başarı aynı zamanda onun akıbetini de belirlemiştir.
Uçuş günü geldiğinde, İstanbul'un ünlü Galata Kulesi'nin tepesine çıkmıştır. Lodos rüzgarının estiği bir günü seçmiş çünkü bu rüzgar, boğazı geçmek için ideal yönü sağlayacaktı. Çevresinde toplanan halk, merak ve heyecanla bu olayı izlemiştir. IV. Murat da bu sıradışı deneyimi gözlemlemek için oradaydı.
Galata Kulesi'nin zirvesinde, İstanbul'un kalbi atarken, lodos rüzgarı şehri kucaklamıştı. Halk, padişah ve herkes, bu heyecan verici anı bekliyordu. Hezarfen, kanatlarını açtı, gözlerini gökyüzüne dikti ve koşmaya başladı. Bir adım, iki adım, ve sonra - uçtu! İstanbul Boğazı'nın üzerinde, suyun ve rüzgarın armonisinde, bir insanın ilk defa gökyüzünde süzüldüğü bir an yaşandı.
Üsküdar'ın kıyılarına, bir kartal gibi süzülerek indiğinde, halkın alkış tufanları ortalığı kaplamıştı. IV. Murat, bu çılgınlığı, bu insanüstü başarıyı, bir cesaret ve bilim zaferi olarak kutladı. Altınlar, övgüler ve alkışlar Hezarfen'e yağdı. Ancak, padişahın gözleri, bu zaferin ardındaki tehlikeyi de görmüş, korku ve hayranlık arasında sıkışmıştı.
IV. Murat, Hezarfen'in bilgisi ve becerisi nedeniyle tehlikeli olabileceğini düşünerek, "Bu adam pek havf edilecek bir ademdir, her ne murad ederse elinden gelir, böyle kimselerin bakaası caiz değil" demiş ve Hezarfen'i Cezayir'e sürgüne göndermiştir.
Cezayir'de, Hezarfen'in hayatı hakkında çok az bilgi vardır. Sürgünde bilimsel çalışmalarına devam edip edemediği, nasıl bir yaşam sürdüğü tam olarak bilinmese de, sonunda burada hayatını kaybettiği bilinmektedir.
İstanbul'un kalbinden yükselen bir bilge
Hezarfen Ahmet Çelebi, sanki yıldızların fısıldadığı sırları öğrenmek için dünyaya gelmişti. Onun zihni, dünyanın sınırlarını aşmış, evrenin en uzak köşelerine uzanmıştı. Bilgi deryasında yüzen bu adam, insanlık için yeni bir yol açacaktı.
Hezarfen Ahmet Çelebi, yıllar boyunca, rüzgarın sesini dinledi, kuşların uçuşunu gözlemledi ve doğanın büyüsünü çalıştı. Elleriyle yonttuğu kanatlar, sadece ahşap ve tüyden değil, umuttan, hayalden ve insanın doğaya meydan okuma cesaretinden yapılmıştı. Bu kanatlar, insanlığın ilk defa, gökyüzüne ait olduğunu kanıtlayacaktı.
Galata Kulesi'nin tepesinde, zaman adeta durdu. İstanbul'un gözleri, gökyüzünde yeni bir yıldız arıyordu. Lodos rüzgarı, şehre Hezarfen'in beklediği beklediği şeydi.. Kanatlarını açtı, bir adım attı ve insanlık tarihine geçen o an geldi: Uçuş! Boğaz'ın üzerinde, deniz ve gök arasında, Hezarfen, özgürlüğün ve bilginin kanatlarıyla süzüldü.
Cezayir'e sürgüne gönderilse de, Hezarfen'in adı, insanların zihin gökyüzünde yaşamaya devam etti. Onun sürgünü, insanlığın sınırlarını zorlamanın bedeliydi. Ama Hezarfen, yeryüzünde değil de sanki, insan hayal dünynasının sonsuzluğunda yaşadı.
Bu hikaye, Türk kültüründe Hezarfen Ahmet Çelebi'nin cesaretini, bilgisini ve yenilikçiliğini simgelemektedir. Hezarfen Ahmet Çelebi'nin bu uçuşu, Türk havacılık tarihinde önemli bir yer edinmiş ve onu ilk uçan Türk olarak tarihe geçirmiştir. Hikayesi, Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı eserinde anlatılmaktadır.
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin hikayesi, Türk toplumunda ve dünyada, insanın sınırlarını zorlayan cesaretin ve bilimsel merakın sembolü haline gelmiştir. Onun bu uçuşu, hem Osmanlı İmparatorluğu döneminde hem de modern Türkiye'de, havacılık ve bilim alanında ilham verici bir öykü olarak anılmaktadır. Bu hikaye, aynı zamanda bilim insanlarının toplum içindeki yerini ve bazen karşılaştıkları zorlukları da gözler önüne serer.
Hezarfen Ahmet Çelebi, sadece bir adam değil, bir efsane oldu. Onun uçuşu, insanlığın yeryüzünden gökyüzüne uzanan büyük bir adımı, bilinmeyenin keşfine dair bitmeyen bir hikayeydi. Rüzgarlar hala onun adını fısıldar, her lodos estiğinde, İstanbul'un üzerinde, Hezarfen'in kanatlarının gölgesi süzülür. O, sadece uçmadı; insanlığın hayal gücünün ve cesaretinin sınırlarını da aştı, gökyüzüne yazılmış bir destan haline geldi. Hezarfen Ahmet Çelebi'nin destanı, insanlık tarihinin en büyük maceralarından biri olarak, zamanın ötesinden yankılanmaya devam ediyor.
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin adı, rüzgarla birlikte, asırları aşarak gelir. Onun uçuşu, sadece İstanbul Boğazı'nı geçmek değil, insanlığın hayallerinin, sınırlarının ötesine uzanmasıydı. Destanı, her lodos rüzgarında, her kuşun kanat çırpışında, her çocuğun gökyüzüne bakışında yeniden anlatılır. Hezarfen, sadece uçmadı; o, insanlığın en büyük umutlarını ve hayallerini de gökyüzüne taşıdı, bir efsane olarak, sonsuza dek süzülerek.
İSTANBUL YEREL (IY)
Tarih | Durum | En Düşük | En Yüksek |
---|---|---|---|
10 Mart 2025 | 9° | 14° | |
11 Mart 2025 | 10° | 17° | |
12 Mart 2025 | 11° | 18° | |
13 Mart 2025 | 13° | 17° | |
14 Mart 2025 | 12° | 19° | |
15 Mart 2025 | 14° | 21° |
İmsak | Güneş | Öğle | İkindi | Akşam | Yatsı |
---|---|---|---|---|---|
05:55 | 07:19 | 13:20 | 16:34 | 19:11 | 20:29 |